
How You Already Have What It Takes to Succeed
Son yılların en popüler konularından birisi girişimcilik. Kendi belirlediğin, keyif aldığın bir konu üzerine çalışabilmek, kimseye hesap vermek zorunda olmamak, sabah 8 akşam 6 gibi bir rutin zorunluluğunun olmaması, hızlı bir kart vizit sahibi olup üzerine Founder/CEO yazabilmek, facebook gibi iki satır kod ile masrafsız ve çok hızlı bir şekilde milyarder olabilme imkânı… Kim istemez?
Kitap ikisi de (kendilerince)başarılı girişimciler olan Hasan Kubba ve Ash Ali tarafından kaleme alınmış. Kendi girişim yolculukları boyunca karşılaştıkları ve analiz ettikleri doğru veya hatalı adımları okuyucu ile paylaşmak istemişler. Bu kitap acaba ne anlatıyor diye merak edenler için çok kısa bir cümle ile güzel özetlenmiş:
“Kitabı yazma sebebimiz hayatın adil olmadığını hatırlatmak”
Özellikle girişimcilik ile ilgili sürekli paylaşılan benzer başarı hikayeleri var. Okulu bırakan, garajda yapılan birtakım işler sayesinde milyoner hatta milyarder olan insanlar. Gerçekte yaşanan ile insanlara aktarılan başarı hikayesi arasında çok büyük farklar olabiliyor. Kitapta bu konuyla ilgili çok güzel örnekler bulunmakta. Mesela bu örneklerden birisi Snapchat’in kurucusu Evan Spiegel. Kendisi basit bir telefon uygulaması sayesinde çok büyük servet elde etmiştir. Peki bu basit telefon uygulaması çok zekice tasarlanarak kodlanmış, daha önce hiç düşünülmemiş bir fikre sahip olan ve çağının ötesinde özelliklerle çıktığı için mi bu kadar başarılı olabilmiştir? Tabii ki hayır. Belki ondan önce benzer fikirlere sahip onlarca uygulama çıkmıştır. Mesela Google’dan önce arama motoru yok muydu dersiniz?
Snapchat’in kurucusu Evan Spiegel diyor ki:
“I am a young, white, educated male… I got really, really lucky. And life isn’t fair.”
Google amcam diyor ki: “Genç, beyaz, eğitimli bir erkeğim… Gerçekten çok şanslıyım. Ve hayat adil değil.”
Tabii sadece bu cümleye bakınca Spiegel’in ne demek istediği tam anlaşılamayabilir. Irkçılığa, cinsiyet ayrımcılığına biraz aşinayız diyelim(daha bunların ne olduğundan haberi olmayanlar da var ama olsun), yine de buradaki şans faktörü ve adil olmayan şey nedir?
Evan Spiegel’in anne ve babası alanında çok başarılı avukatlardır. Bu sayede çocuklarını çok iyi okullara gönderebilecek, istediği hedef doğrultusunda imkanları önüne koyabilecek maddi güce sahiptirler. Aile çevreleri çok geniştir, öyle ki Forbes dergisinde en iyi 100 yatırımcı listesine girmiş olan Peter Wendell ile bağlantıları bulunmaktadır. Evan Spiegel girişimciliğe adım attığında ona Scott Cook mentorluk yapıyor ve Snaptchat’in ilk dönemlerinde girişime yatırım da yapıyor. Bakın henüz Spiegel için herhangi bir bireysel çabadan bahsetmedik, bunlar tamamen sağlıklıklı bir şekilde doğmasıyla birlikte eline geçen şans ve fırsatlar. Yani yazar diyor ki herkes bu basamakları birer birer çıkmıyor, Spiegel yukarı çıkarken bir roketi vardı. Hangimizin girişimciliğe gireceğinde kendisini destekleyecek milyoner bir ailesi, milyarder dostları var? Hangimizin işleri batırdığında tekrar tekrar deneyecek kadar kaynağı var? Hangimizin herhangi bir ürün çıkardığında onu popülerleştirecek kadar reklam yapabilecek imkanı ve çevresi var?
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, insanlar herhangi bir emek harcamadan hiç adil olmayan avantajlara sahip olabiliyorlar. Sadece Spiegel değil, kitapta birçok örnek bulunmakta ve bu adaletsizlik konusunu okuyucuya başarılı şekilde aktarabildiklerini düşünüyorum. Bu yüzden kitap üniversite öğrencilerine tavsiye edilebilir. Hem gelecekte ne yapmak istedikleri konusunda onları düşünmeye itebilir hem de öğrenci olmanın güvenli alanı içerisinden biraz olsun kafayı çıkarıp, çalışma hayatının acımasız yüzünü görmek adına faydalı olacağına inanıyorum. Direkt çalışma hayatına girmek bazı kişiler için beklenmedik derecede yıpratıcı olabiliyor. Öğrenciyken bir yerlerde çalışabilmek de deneyim açısından kıymetli.
Buraya kadar anlattıklarımdan kitap sanki olumsuz bir havadaymış gibi düşünülmesin ancak benim gözlemlediğim faydalı ve çarpıcı bölüm buydu. Hayatın çok kolay olduğunu, her şeyi sadece istediğimiz için ve çok çalışarak başarabileceğimizi söylemek polyannacılıktan başka bir şey değildir. Yine de kitap, herhangi bir kişisel gelişim kitabından da bekleneceği üzere çokça umut aşılayan, sizi başarabileceğinize ikna edecek, söylemesi kolay yapması zor cümle de içeriyor tabii.
Başarılı bir girişimci olmak için insanın ne istediğine karar vermesi ve harekete geçmeden önce kendisini tanıması gerekli, diyor yazarlar. Bence aynı şey hayatın herhangi bir alanı için de geçerli. Ne durumda olduğunu öğrenmek için de insanın kendisine sorabileceği bazı kritik sorular var. Her kişisel gelişim kitabında muhakkak geçen konulardan birisidir bu, insanın güçlü ve zayıf yönlerini belirlemesi gerektiğinden bahsedilir. Ancak genelde somut sorular sorulmaz, girişimcilik baharatı olunca bu kitap olayı biraz daha somutlaştırabilmiş, en azından benim okuduklarım arasında bir kıyaslama yaparsak böyle gibi.
Girişimciliğe karar verdiysek, hangi alanda ilerleyebileceğimize karar vermek için güçlü ve zayıf yönlerimizi kendimize yalan söylemeden, şeffaf bir şekilde değerlendirmeliyiz. Bunun için yazarlar aşağıdaki MILES yapısını önermişler.
MILES:
- Money(Para)
- Intelligence (Zekâ) & Inside (İçgörü veya sezgi)
- Location (Konum) & Luck (Şans)
- Education (Eğitim) & Expertise (Uzmanlık)
- Status (Statü veya toplımdaki yerimiz)
Buradaki konuları tek tek ele almalı ve hangileri gerçekten sizin güçlü yönleriniz, hangileri zayıf yönleriniz karar vermeli ve bu konuda neler yapabileceğinizi düşünmeniz gerekli. Herhangi bir başarı hikayesi anlatıldığında kahramanın yukarıdaki özelliklerin ne kadarına sahip olduğunu sorgulamak da önemli. Çünkü emin olun bazı insanlar hepsine aynı anda sahip olabilecek kadar şanslı. Bir de yazarlar ihtiyacınız olan şeyin her zaman olumlu bir özellik olması gerekmediğini söylüyorlar. Yeterince dibe batmış kişiler kimsenin göze alamayacağı adımları cesurca atarak başarılı olabiliyorlar. Bu da herkesin hayatının ancak kendine özel seçimlere bağlı olduğunu ve tek bir yol haritasının mümkün olmadığını bizlere gösteriyor.
Kitapla ilgili herhangi bir inceleme olmamasını fırsat bilerek yine inceleme uzunluğunu birazcık(!) abarttım. Umarım faydası olur. 🙂 Bu arada şunu söylemeden bitirmek istemiyorum sabah 8 akşam 6 rutininden çıkmak istemeyi çok insani bir talep olarak görüyorum. Ancak yazar özellikle silikon vadisi gibi girişimcilerin en uç noktalarda olduğu yerlerde, çalışanların haftanın 6 veya 7 günü 9 saatten fazla iş yapabildiklerini söylüyor. Oradaki insanların MILES ile belirtilen avantajların bir çoğuna da sahip olduğu düşünülürse rekabetin çıtası gerçekten çok yüksek. Yani parası olanların çalışmadığını düşünmek büyük bir hata(Türkiye’dekiler hariç mi desem? :)) , bu durum şu soruyu akla getiriyor: Zaten çok zengin bir insan neden çalışmak ister? Neden bu kadar çok efor sarf eder? Bu soru bizi başka bir soruya daha götürüyor. Paradan başka insanın nasıl bir hedefi veya motivasyonu olabilir? Keyifli okumalar.