İçeriğe geç

Duygusal Zekâ – Daniel Goleman

Yazar duygusal zekayı anlatırken beynin yapısından başlamış, duygusal tepkiler verdiğimizde vücudumuzda gerçekleşen fiziksel ve kimyasal etkileri de açıklayarak anlatmış. Bolca teknik terim de olunca insan ister istemez çabuk yoruluyor, anlayabilmek için bazı cümleleri tekrar tekrar okumak gerekebiliyor. Kitabı elime aldığımda uzun soluklu okumalar yapamadığım için bitirmem biraz uzun sürdü.

Kitap “Duygusal Zekâ EQ neden IQ’dan daha önemlidir?” sorusu ile bizlerin dikkatini çekiyor ancak bana kalırsa başlık “Duygusal Zekâ EQ neden önemlidir?” olmalıydı. Çünkü yazarın kaynak gösterdiği birçok çalışma net bir sonuca varılamayan ancak çıkarım yapılabilmiş çalışmalar. Ayrıca kıyas yapılabilecek bir temel yok, IQ veya EQ’dan herhangi birisinin eksikliği insanı farklı şekillerde etkiliyor. Konu hakkında yüzeysel bir bilgim olduğu için çok atıp tutmak istemiyorum ancak aksini düşünenler varsa sebebiyle yazın konuşalım.

Yazar duygusal zekâyı ve etkilerini anlatırken günlük hayatın her alanından örnekler vererek konuyu anlayabilmemizi sağlıyor. Kadın erkek ilişkileri, çocukların gelişimi, iş hayatındaki tavır ve davranışlar, savaşa katılmış askerlerin psikolojileri vs… gibi birçok örnek var. Ağır bilimsel terimlerden sonra bu tip basit örnekler konuyu anlamayı kolaylaştırıyor.

Birisine sinirlendiğimizde ağzımızdan çıkmasına engel olamadığımız sözleri daha sonra pişmanlıkla hatırlarız. İşte o sinirlenme anında kontrolün tam olarak bizde olmadığı davranışlar gerçekleşir. Peki ama böyle anlarda kontrol gerçekten bizde midir, yoksa değil midir?

Nabzın yükselmesi, ellerin titremesi, soğuk soğuk terlemek gibi bazı fizyolojik tepkiler duygulara bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Veya durum aslında tam tersi mi? Nabzımız yükseldiği için daha sert tepkiler mi veriyoruz? Vücudumuzda oluşan bu tip değişikliklerin sebepleri bilimsel bir şekilde aktarılmış.

“Hastaların duygusal durumları iyileşmelerini etkiler mi?” Bu konuyla ilgili birçok araştırmadan örnekler kitapta yer almakta. Gripten tutun da kansere kadar bu konuyla ilgili geniş bir çalışma yelpazesi var. Yapılan çalışmalar bizlere gösteriyor ki moral önemli. İyi ama biz bunu zaten biliyoruz dediniz sanki? Olabilir, peki böyle durumlarda moral nasıl yüksek tutulur, kitapta bu soruya bir cevap yok maalesef.

Bu konu bizi bir başka konuya götürüyor. Bazı insanalar başına ne gelirse gelsin hayata olumlu bakabilirken, bazı insanlar da en ufak bir problemde dünyası başına yıkılmış gibi bir ruh haline bürünüyor. Bu durumun sebebi ne, değiştirilebilir mi, kalıtsal mı, yoksa çevre ve yetişme koşulları yüzünden mi? Yazar bu konuyla ilgili de birçok örnek vermiş. Savunduğu görüşse(en azından ben öyle anladım); bu durumun büyük oranda çevresel etkilerle değiştirilebileceği yönünde. Ancak çocukluk dönemi hayatımızın büyük bölümü için kritik öneme sahip. (15 yaşına kadar 5 dil öğrendiniz öğrendiniz yoksa işiniz zor!)

İşte bu noktada büyük bir çıkmazın içine düşüldüğünü düşünüyorum. Yazar, kitabın ciddi bir kısmını çocuklara ve çocuk gelişiminde EQ’nun önemine ayırmış. Yani biz böyle odun gibi geldik gidiyoruz ama çocuklar bizim gibi olmasın. Bu sebeple ailelere ve öğretmenlere çok büyük sorumluluklar düşmekte ancak ne aileler duygusal zekânın öneminin farkında ne de öğretmenler. Bu yüzden bireysel çabalar çok anlamlı değil, toplumsal adımlar atılmalı ve atılması gereken bu toplumsal adımlar çok ütopik. EQ’su yeterli seviyede olmayan, empati yapamayan bir aile çocuğunu nasıl iyi yetiştirebilir?

Sonuç olarak, kitapta duygusal zekânın ne olduğu ve hayatımızdan örneklerle bizleri nasıl etkilediği anlatılmakta. Yazar EQ eksikliğimi çok yüzüme vurduğu için mi bilemiyorum, kitabı beğenmedim. Biraz abartı bir yorum olacak ancak kitabı bitirince; kahvehanede memleketi kurtarma planlarını tartıştıktan sonra “Neyse, hayırlısı!” diyerek eve dönmüş birisi gibi hissediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir