İçeriğe geç

Bir Bilim Adamının Romanı Mustafa İnan – Oğuz Atay

İletişim Yayınları


Samimiyet – Tolerans

Ağustos ayında doğan ve yine bu ayda hayata gözlerini yuman Mustafa İnan’ı tanımak için bilmeyerek de olsa, doğru bir zaman seçmişim.

Beğendiğim çoğu kitapta olduğu gibi, bu kitap için de çok güzel incelemeler yazılmış. Bu incelemeleri okuyunca, bir şeyler yazmaktan vazgeçer gibi oluyorum. Tekrara düşmekten, kitapta bahsedilen; Mustafa İnan’ın sevmediği, boş laf salatası yapmaktan korkuyorum. Bu incelemeyi yazma cesaretini de; kitabın incelemelerinin ara ara kitabı gündeme getirme gerekliliği( ki umarım görülür. ) ve az da olsa farklı bir bakış açısı ile yaklaşabilirsem bu durumun birilerini okumaya teşvik edebileceği fikirleri ile kendimde buldum.

Kitabın adından da anlaşılacağı üzere: Mustafa İnan kimdir? Sorusuna yanıt arıyoruz ve doğumundan ölümüne kadar bu değerli hayata geç de olsa misafir oluyoruz. Aynı zamanda kitapta, Oğuz Atay’ın çok yönlü eleştirisini de görmekteyiz. Çok yönlüden kastım; öğrencilere, ögretmenlere, siyasetçilere kısacası toplumumuzun iç içe geçmiş tüm taraflarına söyleyecek sozü var, Oğuz Atay’ın.

Üzülerek belirtmek isterim ki, 1911-1967 yılları arasındaki dönemi okurken ister istemez günümüz ile kıyaslamalar yaptım ve bazı şeylerin kolay kolay değiştirilemeyeceğini gördüm. Bilmem inanır mısınız ancak 3-5 sene önceki üniversite hayatımda gördüğüm profesörler, dekanlar, rektörler tıpkı kitapta bahsedildiği gibi (haşa) Tanrı edasıyla, ulaşılamaz bir konumda bulunuyorlardı.(Hala öyleler degil mi?) Özel bir üniversitede okumuyorsanız eğer(bkz. Müşteri her zaman haklıdır.) Bir profesörün odasına girdiğinizde, yüzünüze “bu ne cüret” bakışı atılır ve hayatınızda görebileceğiniz en sıcak(!) karşılamayı hissederdiniz. Yüzlerinin kıpkırmızı olma sebebi de buydu ( sinir mi? Hayır tabii ki öfkeden değildi bu kızarma(!)) Rektörü görmek mi, törenler ne güne duruyor? 🙂

Hazır çok yönlü eleştiriden bahsetmişken biz öğrenciler de o kadar masum değildik tabii. Ders geçmek için ezberlenen formüller, hiç soru sorulmamış konulara çalıştığımız için kendimize ve profesörlere sövmeler, kopyalar, gelmeyenin yerine imza atmalar bütün üniversitelerde görülen şeyler. Yarış atı gibi sınavdan sınava koşmalar. Amacımız hiç bir zaman bilim olmadı, en kısa yoldan diploma, kısa yoldan para kazanma, çalışmadan kazanmak, kısa yoldan her işi halletmek tek gayemizdi. At gözlüklerimizi çıkarmamayı seçtik ve bu durum çoğu kişinin işine geldi.

Bilim adamı olmak nasıl bir şey olsa gerek? İnsan öyle kolay kolay tüm hayatını bir şeylere adayabilir mi? Her şeyini vereceksin ve karşılık beklemeyeceksin olur iş mi? İşte yüz yılda belki bir kere gelen böyle insanların hayatlarını dehşet ve üzüntü içerisinde, ancak okuyabilirim. O da hatırlayabildiğimiz yere kadar hayatımıza tesir eder. Kitapta da sıkça bahsedilen ülkemizdeki unutkanlık problemi artık en üst seviyede desek bile her geçen gün daha kötü olaylarla karşılaşıyoruz. Tartışmalardan kaçınmak mı? Asla! En ateşlilerini başlatmak. Futbolsuz yaşamak mı? Aklınızı mı yitirdiniz?

Yine kitapta bahsedilen, Mustafa İnan için de çok önemli olduğu söylenen bir konu; samimiyet. Ayrıca daha insanların ağzına sakız olmamışken kullanılan anlamı ile; vatan-millet-sakarya gibi konular güzel işlenmiş. Aynı zamanda, “öğretmenlik nasıl olmalı?” sorusuna da çok güzel bir cevap niteliğinde.

İçerisinde bulunduğumuz zaman dilimi sebebiyle karamsar bir incelemeye doğru giden yazımı daha fazla uzatmadan bitirmek istiyorum. Mustafa İnan gibi bir çok insana ihtiyacımız var. Bu kitaptaki ufak bir parça Mustafa İnan bile insanı araştırmaya, sorgulamaya, hareketlendirmeye yetiyor. Umarım adını unutana kadar kitabın hissettirdiği duygular geçici birer heves olmaz. Bugün kendisini tanısak belki çok konuşan, geveze birisi olarak görecektik. Samimiyetsizliğin belki de en büyük belirtilerinden birisi, kitaba konu olan büyük insan gibi nicelerinin hayatlarını kaybettikten çok sonra kıymetlerinin anlaşılmasıdır. Tıpkı şu anda yaşayan değerli insanlara vermediğimiz ilgiyi, yarın ölseler yine üzülerek vereceğimiz gibi. Mutlaka okunması gereken eserlerden.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir