İçeriğe geç

İnsanın Acısını İnsan Alır – Şükrü Erbaş

Şükrü Erbaş

Şükrü Erbaş’ın düz yazılarını derlediği kitabına başlayalı 176 gün olmuş. Çok şaşırmadım doğrusu çünkü kitap içerik açısından birbirinden bağımsız, kısa kısa denemeleri barındırıyor. Kitabı elinize alıp nefesinizi tutarak sayfaları hızlı hızlı geçebileceğiniz bir eser değil veya olmamalı! “O kadar da uzun boylu değil, sen de abartmışsın ama” derseniz kabul, vakit bulmakta zorlandığım da doğru.

Yazılar birbirinden bağımsız içeriklere sahip olunca okuma şeklim kalabalık İstanbul trafiğinde araba kullanmaya çalışır gibi dur kalk şeklinde ilerledi, beğendiğim veya anlayabildiğim yazılar akıp giderken her cümlenin altını çizme ihtiyacı hissettim, anlayamadığım veya beğenmediğim kısımlarda tekrar tekrar okuyup burada acaba ne demek istemiş bataklığına düşerek, bitse de bir sonraki yazıya geçsem artık isteğini bastırmaya çalışarak okuyabildim. Hâlbuki içerikler kısa kısa, 4-5 sayfacık!

Kitabı okumaya başladığımda ilk fark ettiğim şey, yazarın düz yazılarında da şiir gibi bir üslubu/tekniği olmasıydı, bu durum çoğu bölümde hoşuma gitse de, kelime oyunları bazı kısımlarda beni gerçekten yordu, odaklanmamı zorlaştırdı.

Sanırım şiirleri çok sevildiği için bu kitaba gösterilen ilgi ve övgü çok büyük ancak bu kitap için Şükrü Erbaş ile yeni tanışacak kişileri yanıltacak derecede abartılı incelemeler yazıldığını düşünüyorum. Bana şiirlerden başlamak daha iyi olur gibi geliyor, en azından ben öyle yapmıştım.

Çoğu 90’larda yazılmış ve bir yerlerde yayınlanmış yazılar. Yazarın 90’lı yıllarda yazdıkları şeyleri görünce ülkemiz insanlarının yaşamının tekrarlardan, tekrarların tekrarlarından oluştuğunu tekrar gözlemleme fırsatı da buldum.

Kitabın en çok beğendiğim kısmı ilk bölümü oldu; hayatın içinden konuları ele alan yazar biraz arabesk diyebileceğimiz bir şekilde sevgiyi, hayatı, acımasızlığı, hataları, toplumu, vasatlığı, kızgınlıkları, kırgınlıkları ele aldığı yazıları etkileyici buldum.

İkinci kısımda şiir nedir, şair kimdir, genç şairlerin yaptığı hatalar gibi konulara değinilmiş. Son kısımda ise bazı ünlü isimler veya bu isimlerin eserleri hakkında Şükrü Erbaş’ın neler düşündüğünü, neler hissettiğini kaleme aldığı yazılar bulunmakta. Orhan Veli, Nazım Hikmet, Hasan Ali Toptaş, Gülten Akın, Metin Altıok…vs. İkinci ve üçüncü kısım ne yazık ki bana hitap etmedi.

Sanırım içerik o kadar çeşitli ki incelemede hepsine değinebilmek mümkün olmuyor, kitabı elinize alıp görmeniz gerek. Alıntılara bir göz atacak olursanız yazarın kelimelerle ustaca oynadığını ve cümlelerinin insanların yaşanmışlıklarına dokunabildiğini kolay bir şekilde görebilir, hissedebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir