
Bu kitap hakkında o kadar çok yazılıp çizilmiş ki acaba inceleme yazmasam mı diye aklımdan geçti. Uzun süredir bir şey yazmamanın verdiği vicdan azabıyla kendimi zorlamaya karar verdim.
Bu kitabı bir öğretmen yaklaşık 15 sene önce bana hediye etmiş. Elime alıp okuyuncaya kadar da türlü badireler atlatmış. Sararmış, buruşmuş, ıslanmış, sayfaları birbirine yapışmış ancak içindekiler biraz olsun azalmamış. Elbette o zaman okusaydım çok farklı bir tat alırdım, benim için iyi olurdu diye düşündüm, yine de hiçbir şey için geç değildi ve bitirebildim. Yıllarsa sonra unuttuğunuz birisinin hayatına etki edebilmenin ne kadar ilginç ve mümkün olabilecek bir şey olduğu kafamı kurcaladı. Sonra da tabii ki kitabın yazarı Turgenyev ve diğer yazarların izlerini düşündüm…
Şimdiki nesiller de telefondan, bilgisayardan başını kaldırmıyor diye sık sık dert mi yanıyorsunuz? Gençlerin çok büyük yanlışlar içerisinde olduğundan emin bir şekilde, aslında doğru olanın sizin davranışlarınız olduğunu mu düşünüyorsunuz? Tebrikler yaşlanmışsınız ve değer yargıları sizden çok fraklı yeni bir nesil ortaya çıkmış. Tıpkı 50-100 yıl öncesindeki Rusya’da yetişkinlerin düşündüğü gibi hatta onlardan daha önce belki binlerce yıl öncesinde başka bir coğrafyada, yetişkinlerin düşündüğü gibi.
“Ah şu gençler ne kadar itaatsiz bizim zamanımızda böyle miydi? Korkudan babamızın yüzüne bakamazdık!” laflarını eminim duymuşuzdur, belki bir kısmınız yaşadı. Ancak bu itaatsizlik ne gençlerin kötüye gittiğini gösteriyor ne de ülkenin bu gençlere emanet edilemeyeceğini! Bu durum sizin çağa tam olarak ayak uyduramadığınızı gösteriyor. Bir de yöntemler değişse de hayattaki en büyük etkenin hâlâ sevgi olduğunu gösteriyor.
İşte tamamen olmasa da kısmen bu çatışmaların işlendiği bir kitap Babalar ve Oğullar. Kısmen diyorum çünkü bu konu az bile işlenmiş.
Bazı insanlar dediğim dedik olup fikirleri konusunda net çizgiler çekiyorlar ve bu çizgilerden asla taviz vermiyorlar. “Yanlış” düşünüyor olabileceklerini hissettikleri anda bile geri adım atmıyorlar. İster gurur deyin ister başka bir şey. Bazıları da var ki; yeni fikirlere karşı ılımlı, tökezleyerek de olsa kendisini yeniliklere açık bırakan, çağa ayak uyduramasa da peşlerinden koşmaya çalışan.
Bazı karakterler var etki etmek için doğmuş, bazı karakterler var yolunu bulmak için dışarıdan bir güce ihtiyaç duyan. Hangisi grupta olursanız olun insanlık, geleceğin ne getireceğinden habersiz bir şekilde, bu hayat hiç bitmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyor.
Dönemin şartları, yazarın psikolojisi, bize aktarabildikleri ve benim kıt bilgimle anlayabildiklerim kadarıyla aşk kısmı biraz havada gibi hissettiğim ancak fikir çatışmaları, duygu aktarımı ve diğer tüm olayları ile beğendiğim bir kitap oldu. İşte bu noktada beliriyor o fikir, belki de 15 sene önce okumalıydım. Yine de bitirdiğim için memnunum.